Boğaziçi Üniversitesi Teknopark’tan Norveç’e yazılım ihracı
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Eren Soyak ve ekibi, internet kullanımında dünyada 2. sırada olan Norveç’e yazılım ihraç ederek pazarda önemli bir çıkışa imza attı. Soyak ve ekibi, fiber altyapısı oldukça gelişmiş bir ülke olan Norveç’te bir telekom operatörüne nihai tüketicinin evinde hızlı internetle ilgili sorunları çözmek için geliştirilmiş bir yazılım ürünü sattı.
Eren Soyak, ABD’deki Northwestern University’den lisans aldıktan sonra 2003-2010 arası, yüksek lisans ve doktorasını yaparken, Chicago’da full-time gömülü yazılım mühendisi olarak çalıştı. Yurtdışında endüstride kazandığı tecrübeyi Türkiye’ye döndükten sonra Airties firmasında Sistem Mühendisliği Direktörlüğü pozisyonunda devam ettiren Soyak, profesyonel kariyer yolculuğunda girişimciliği seçmiş bir mühendis.
Soyak aynı zamanda 2012 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi’nde Bilgisayar Bölümü’nde Video Processing dersi veriyor ve BUN Teknopark’ta yer alan LifeMote Networks firmasının kurucu ortaklarından biri olarak yazılım alanında ürün geliştiren bir ekibe liderlik yapıyor.
Eren Soyak ve ekibi internet kullanımında dünyada 2. sırada olan Norveç’e yazılım ihraç ederek pazarda önemli bir çıkışa imza attı. Soyak ve ekibi, fiber altyapısı oldukça gelişmiş bir ülke olan Norveç’te bir telekom operatörüne nihai tüketicinin evinde hızlı internetle ilgili sorunları çözmek için geliştirilmiş bir yazılım ürünü sattı. Genç girişimci Eren Soyak’tan LifeMote Network’ün Norveç pazarına giriş öyküsünü dinledik.
Biraz sizi tanıyabilir miyiz?
Eren Soyak- Amerika’da doktora yaptıktan ve bir süre orada çalıştıktan sonra 2010 yılında Türkiye’ye döndüm. AirTies şirketinde Research ve Sistem Mühendisliği Bölümü’nü kurmaya başladım. Bölüm sıfırdan kuruluyordu. Dolayısıyla önce bizim alanımızda (Video ve Wireless) çalışan insanlara dair bir araştırma yaptım. Üniversitelerde kimlerin ne yaptıklarını öğrendim. Sonrasında da hocalara yazdım. Boğaziçi Üniversitesi’nden Lale Akarun hocayı daha önceden tanıyordum zira doktoram Computer Vision ve Processing alanındaydı. Bu tanışıklık vesilesiyle Boğaziçi’ne geldim ve bir seminer verdim. Seminerden sonra da “Bu bölümde bu ders yok, sen vermek ister misin?” önerisi geldi. O aralar şirkette ekibimi yeni kuruyordum. Ekip biraz daha büyüdükten ve üzerimdeki işler hafifledikten sonra olabileceğini söyledim. Bu bir sene sürdü ve ders vermeye başladım.
Ders hangi konuları kapsıyor?
Video sistemleriyle ilgili bir ders veriyorum. Görüntü işleyen, görüntü sıkıştıran, görüntü iletişim sağlayan -Skype gibi- sistemlerdeki altyapıyla ilgili uygulamalı bir ders. Ama sadece teorik değil, bir yandan da pratik bir ders. Zira ağırlıklı olarak kodlama üzerinden ilerliyor.
BUN Teknopark’taki şirketiniz LifeMote Networks ne zaman kuruldu?
Biz şu anda geliştirmiş olduğumuz ürün üzerinde 2017 Ocak’ında çalışmaya başladık. Şirketi 2017 Temmuz’unda kurduk. Girişim sürecinde öğrendiğimiz şeylerden biri de buydu. Gerçekten sözleşme yapmak elzem hale gelene kadar şirketi kurmamak gerekiyor.
Yani önce ürün ortaya çıkıyor sonra şirket kuruluyor?
Evet. Bu da bu arada öğrendiğimiz bir şey oldu. Örneğin AirTies böyle bir şirket değil, tüketici elektroniği ve telekom operatörlerine sattığı birçok ürünü var. Biz de belki böyle bir şirket kurarız diye yola çıkmıştık; ama gördüğüm kadarıyla doğrusu artık bu değil. Biraz daha tekil ürün üretmek daha doğru özellikle start-up’lar için. Tabii bir yandan da ticari hacim olarak çok küçük müşterilere sattığımız bir ürünümüz var, bir de aynı zamanda benzer bir ürünü Türkiye’nin önde gelen operatörlerinden birine satmaya çalışıyoruz. Bu ikisi ciddi anlamda farklı istekleri olan gruplar. Dolayısıyla ürün belki tanınamaz hale gelecek kadar evrilebiliyor fakat aslında temelde aynı ürün. Ürünün değeri aynı değer (value), ama bu değerin teslim edildiği şekil ciddi anlamda farklılaşıyor.
Üründen bahsetmişken Norveç’e bir yazılım satıyorsunuz sanırım, bu projenizin detaylarını öğrenebiliriz belki sizden?
Ben ve kurucu ortağım Barış Uyar ile daha önce AirTies’da çalışırken telekom operatörlerine modem, modem gibi ev içerisindeki network birimleri ya da set-top box denilen televizyonunuza bağladığınız aletler gibi donanım ürünleri yapıyorduk. Fakat karşılaştığımız en büyük engel telekom operatörünün evin içerisine getirdiği teknolojiler konusundaydı. Evde aldığınız DSL’in ne kadar iyi veya ne kadar kötü olduğunu operatör iyi biliyor. Fakat evin içerisine geldiği zaman bir sorun varsa bunu görmesinin pek bir yolu yok.
Ne gibi sorunları kast ediyorsunuz?
Bunların en normali Wi-Fi. Mesela arka odada Wireless çekmiyor, yavaşlıyor gibi… Normalde bugün bir son kullanıcı Internet ve Wi-Fi’ı eşanlamlı biçimde kullanıyor. “Benim internetim çekmiyor” diye bir tabir var mesela. Ama yakın zamana kadar telekom operatörleri bunu etkinleştirmiyordu. Yani ben eve kadar DSL’i getiririm, modemi koyarım ve gerisine karışmam gibi bakıyordu. Arayıp hız düşüklüğü bildirdiğinizde “Ethernet’e takar mısınız?” diyebiliyorlar. Artık evde birçok cihazın Ethernet’i de kalmadı.
Dolayısıyla artık tanım olarak telekom operatörü evin içerisinde verdiği hizmeti tamamen etkinleştirme konumuna geldi. Böyle olunca, bu konuda bir fizibilite sorunu ortaya çıktı. Mesela şu an Norveç’teki en büyük müstakbel müşterimiz bile hala ev içerisinde Wi-Fi’yı desteklemiyor. Dolayısıyla biz de bunun üzerine gidiyoruz. Telekom operatörlerine evin içerisine dair fizibilite kazandırmak, oradaki sorunları bulmak ve de çözüme erdirmek için bir ürün yapıyoruz. Türkiye’de de bir müşterimiz var. Müşterinin network’ünden veri topluyoruz. Sizin evinizdeki modem dahil. Ve bu veriden birtakım çıkarımlarımız oluyor. Mesela “Şu evde düşük sinyal seviyelerinde video izlenmeye çalışılıyor, dolayısıyla orada bir kapsama alanı problemi var,” diyoruz. Başka bir evde çok fazla komşu olduğu ve Wi-Fi da frekans olarak kısıtlı sayıda frekansa sahip olduğu için paylaşılıyor. Fazla paylaşıldığı frekansta zaman kalmıyor kullanıma… Bu gibi sorunları buluyoruz ve müşterimiz olan servis sağlayıcıya şu evlerde şu sorunlar var diyoruz.
Ve şimdi Norveç’e bu ürünü satıyorsunuz… Bu bağlantı nasıl gerçekleşti?
Şu anda Norveç’e satıyoruz. İlk müşterilerimiz telekom sektöründen Türkiye ve Norveç’ten oldu. Norveç’te toplam 5 milyon kişi ve 2 milyon broadband abonesi var. Bu broadband aboneleri birkaç tane büyük operatörün arasında paylaşılmış halde; ama küçük küçük çok da fazla operatör var. Mesela ilk müşterimizin 20 bin abonesi var. Toplam 20 bin abonesi olan bir operatör normalde yeni bir teknolojiyi direkt olarak alma konusunda güçlük çeker. Çünkü ülkenin büyük teknoloji devi sistemi alır, uygular. Nordic’lerde ise bu biraz farklı. Nordic operatörlerin teknik olarak vasıfları yüksek ve daha cesur davranıyorlar. Normalde küçük bir operatör de konuda uzman olmuyor. Dolayısıyla sizin teknolojinizi değerlendiremiyor. Bu küçük operatörlerde ise uzman var. Kullanıcı sayısı olarak volume’leri düşük ama kullanıcı başına gelirleri de yüksek. Haliyle problem çözmeye ayırabilecekleri bütçe de daha yüksek. Çözümü değerlendirecek, entegre edecek teknik yetenekleri de var. Dolayısıyla o pazar bizim için önemli. Türkiye’de de benzer uzmanlıkta operatörlerle çalışmaya başlıyoruz.
Peki ürün anlamında Norveç sizden tam olarak ne satın aldı, biraz daha açabilir miyiz?
Biz onlara bir servis sağlıyoruz. Bu servis için operatör bize aylık bir para ödüyor. Aldığı hizmet de şu: Biz onların verilerini alıp işliyoruz, sonrasında onlara aylık bir rapor sunuyoruz. Bu rapor da network’lerinin durumuyla ve bireysel kullanıcılarının sorunlarıyla ilgili oluyor. Dolayısıyla bu raporlar proaktif olarak sorunları çözebiliyorlar. Bizim “Zero Call/One Call Resolution” dediğimiz şeyleri yapabiliyorlar.
Zero Call nedir?
Siz daha son kullanıcı olarak sorununuz olduğunun farkında değilsiniz ya da daha şikayet etmediniz. Bu sorunu biz halihazırda operatöre söylemiş oluyoruz. Dolayısıyla operatör buna bir çözüm getirebiliyor. İdeal senaryo bu. Siz servis sağlayıcınızı aradınız diyelim. Sorunuz İnternetin yavaşlığı. Telefonda yavaş olduğunu söylüyorsunuz. Oradan bakıp sistemimiz ona sorunun ne olduğunu söylüyor. Normalde belki yarım saat sizinle zaman harcayacak iken, hatta sorunu telefonda çözemeyip eve teknisyen yollayacakken, bizim ürünümüz sayesinde daha hızlı, efektif biçimde soruna tanı konmuş olunuyor.
Yine Nordic’lerden başlamamızın ana faktörlerinden birisi aslında ev içerisinde sorunları çözmeye çalışıyor olmamız. Birçok ülke henüz altyapısal olarak eve interneti getirme sorunlarını çözebilmiş bile değil. Norveç bir istisna diyebiliriz. Küçük bir operatör bile %80’i fiber kullanıyor. Yani Norveç’in sahillerinde, dağ başında bile %80 fiber altyapı var. Dolayısıyla altyapısal sorunlarını çoğu anlamda çözmüşler ve ev içerisindeki sorunlara gelmişler. Zaten bizim ev içerisindeki çözdüğümüz sorunların çoğunluğu hızlı İnternette öne çıkan sorunlar. Eğer siz gerçekten küçücük ekranda maç izlemek istiyorsanız bunu genelde yapabiliyorsunuz. Neyi yapamıyorsunuz? Wireless televizyondan bir şey izleyeceğim dediğiniz zaman orada işler değişebiliyor. Çünkü şu anki haliyle ev içi teknolojiler ve Wi-Fi çok elverişli değil. Burada birçok düzenlemenin yapılması gerekiyor ve biz de bu konu üzerinde çalışıyoruz.
Ürününüz ne zamandan beri Norveç pazarında?
2017 Mayıs ayında ilk test kurulumlarını yaptık. İlk gerçek anlamda “production” diyebileceğimiz kurulumu 2018 Şubat ayında yaptık diyebilirim. Dolayısıyla bu sistem Norveç’te iki aydır kullanılıyor.
Norveç’te 20 bin kişiye şu anda daha sorunsuz bir İnternet erişimi sağladığınızı söyleyebiliriz bu durumda?
Son kullanıcı için evet. İnternet erişimi daha problemsiz oluyor. Bizim müşterimize sunduğumuz fayda ise problemleri öngörebilmek, şikâyet oluşmadan sorunları çözebilmek. Ya da şikâyet edildiğinde de daha efektif biçimde çözebilmek.
Biraz da Boğaziçi’nde bir startup şirket olmanın avantajlarından bahsedebilir misiniz? Teknopark size ne gibi avantajlar sunuyor?
Geçen yaz altı stajyerimiz vardı. Bölümden inanılmaz vasıflı insanlar geliyorlar. İlk çıkardığımız konseptin ana modüllerinden bir tanesi burada, Bilgisayar Mühendisliği’nde Ozan arkadaşımızın bitirme projesiydi. Bu tip birlikte çalışma mekanizmaları fiziksel olarak burada olmamızdan çok faydalanıyor.
Ben daha önce de AirTies’da Research grubunun başındayken de orada her zaman çalışmanın endüstriyel ortamda ve akademik ortamda yapılması daha doğru olan bölümleri vardı. Olası çözümleri test etmek için inanılmaz bir altyapımız var burada. Bir şey yapalım dediğimizde 20 bin evde çalıştırıp sonuçları gözlemleyebiliyoruz. Buradan gerçekten de çok güzel çalışmalar çıkmasını bekliyoruz.
Günümüzde çeşitlenen, hızlanan i tüketim alışkanlıklarını da düşünecek olursak Internet’te altyapısal iyileştirmelerin son kullanıcı açısından önemi hakkında beler söylemek istersiniz?
İnsanlar fiber kullanmaya başladıkları zaman daha seçici olabiliyor. Günde birkaç dakika kesintiye, ufak yavaşlamaya dahi önem vermeye başlıyor, algıları değişiyor.
Spotify gibi hizmetler, daha sonra Netflix gibi hizmetler daha yaygınlaşmaya başladığı zaman; Netflix izleyebilmek için benim doğru düzgün bir İnternetimin olması gerekiyor. Artık onun için Vodafone, Netflix satıyor. Çünkü bu kadar altyapı kurmuşken kullanılsın istiyor. Sonuçta bugün İnternetin %90’dan fazlası video. Siz o videoları tüketeceksiniz ve kaliteli çözünürlükte video izleyecekseniz bu önemli.
Şirket için gelecek planlarınız neler?
Biz bir start-up’ız ve büyümeliyiz. Hepimiz şu anda teknik çalışanız ve bu bir süre böyle kalacak. Bu şirket belki çok büyüyene kadar hep çoğunlukla çalışanlar mühendis olacak.
Şu anda Danimarka’da ve Finlandiya’da birer firmayla konuşuyoruz. İçeride teknik anlamda bu projeyi besleyebilecek, sahiplenebilecek teknik yönetici olan şirketlerle çalışabiliyoruz şu anda. Türkiye’de yine büyük operatörlerle görüşüyoruz. Amacımız bunların hepsinde agresif olarak büyümek.
Söyleşi ve fotoğraflar: Özgür Duygu Durgun
Kaynak :http://haberler.boun.edu.tr/tr/haber/bogazici-universitesi-teknoparktan-norvece-yazilim-ihraci